Ruhsal Hastalıklarda Duanın Gücü

Havas İlmiyle İlk Tanışmam

Havas ilmiyle ilk karşılaşmam Ocak 1996 yılında oldu. Ezher Üniversitesi Felsefe-Akide bölümünden mezun olup Sivas’a döndüğümde rahmetli anam bana şöyle dedi: “Oğlum alt katta oturan kadının senden bir ricası var; Mehmet Efendi Mısır’dan döndü. Benim büyük kızıma bir dua yazsın.” Anneme kızın ne sıkıntısı olduğunu, ne duası yazacağımı sordum. Annem: “Oğlum büyük kızı 13 yaşında, ilkokulu bitirdi. Sivas müftülüğünde Kur’ân kursuna gidiyor. Evde yedi/sekiz yaşlarında küçük bir kız kardeşi var, o da okula gidiyor. Büyük kız sebepsiz yere küçüğü dövüp ağlatıyor, küçük ağlamaya başlayınca büyük de ağlıyormuş. Annesi büyük kızına kızıp neden böyle davrandığını söyleyince kızı şöyle cevap vermiş: Anne ben kardeşimi dövmeyi istemiyorum, dövmek için herhangi bir sebebim de yok. İçimden bir şeyler beni onu dövmek için zorluyor. Elimde olmadan gelişiyor, sonra da dövdüğüm için bende oturup üzülüyorum.” Bunun dışında bir de rahmetli anama şunlardan bahsetmiş: Büyük kız parmağıyla neye işaret etse o eşya yerinden oynuyormuş. Mesela eliyle masadaki kaleme işaret etmiş, kalem olduğu yerde hareket etmeye başlamış…(Devamı Kitapta)

Cinler Bizim Âlemimizde Nasıl Görünürler?

İslâm âlimleri cinlerin aslî sûretleriyle normal insanlar tarafından görülüp görülemeyeceği konusunu tartışmışlardır. Bu konudaki ihtilaflar günümüze kadar gelmiştir. Peygamber-ler tarfından ve Allah dostu kalp gözü açık manevî derecesi yüksek insanlarında görebileceğinden bahsedilmiştir. Peki durum böyle olunca cinleri gördüğünü söyleyen insanlar neler görmüşlerdir bunlar hepden yalancı insanlar mıdır? Meselesi gündeme gelir bu soruyada şöyle cevap vermek mümkündür: Elbetteki cinlerin varlığını inkâr etmemiz mümkün değildir… (Devamı Kitapta)

Cin Çarpması Belirtileri

Havas ilmi ile meşgul olmuş havas âlimlerinin tecrübeleri, ilmî mülahazaları, hastalar üzerinde elde ettikleri gözlemleri neticesinde elde ettikleri bulgular cin tarafından çarpılmış kişide görülen belirtiler olarak ortaya çıkar. Elbette ki bu belirtiler klinik ortamda elde edilmiş deney ve gözlem neticesi ulaşılmış bilgiler değildir. Genellikle indî (kişisel) kanaatlerdir. Bu belirtileri şöyle sıralamak mümkündür:
1. Tıbben nedeni belli olmayan, vücutta meydana gelen ağrılar. Mesela baş ağrısı, yarım baş ağrısı, mide ağrısı, kolda, ayakta, dizde, omuzda sırtta, vs. meydana gelen ağrılar.
2. Kulakta ve kafada meydana gelen çınlamalar, vızıltılar şeklinde duyulan sesler.
3. Göğüs üzerinde meydana gelen daralmalar, nefes darlığı gibi nefes alıp vermede zorluklar.
4. … (Devamı Kitapta)

Cinler İnsanların Beynini Okuyabilirler mi?

İnsana musallat olan cin onun vücudunda kanın dolaştığı yerlerde dolaşır. Hastanın beynine hâkim olabilir. Hastanın beynini okuyup önceden fikir sahibi olabilir. Hastayı doktora götürmek istediklerinde zihninde bu karardan haberi olan hastayı cin vazgeçirmeye çalışır, gitmemesi için telkinde bulunabilir. Eğer hastayı rukye yapması için bir hocaya götüreceklerse cin bundan da haberdar olabiliyor, musallat olduğu hastayı vaz geçirmek icin ona telkin ediyor. ‘Gitme, gitme sana bundan da fayda gelmez’ diye hastaya fısıltı verebiliyor. Şayet hasta bu zorlamalar karşısında gitmeye karar vermiş yola çıkmış olsa bile, gideceği yere varıncaya kadar vazgeçirmek için baskı yapar hatta hastaya ikilem yaşatır, geri dönme hususunda onu tereddütte bırakır. Hasta Kur’ân okumaya niyetlense, namaz kılmaya karar verse, dua etmek için hazırlık yapsa hastayı bu niyetinden vazgeçirmeye çalışır. Ona sıkıntı verir, onu okutmamak için daraltır, ya da yanında Kur’ân okunsa, ezan okunsa hastayı sıkar dinlememesi için ona baskı yapar. Böylece hasta ya kulaklarını tıkar ya da oradan uzaklaşmak ister.
Rahatsızlığı sebebiyle görüştüğüm birçok hasta aynı itirafta bulunmuştur. Bunlardan bir hanım aynen şöyle ifade etti: “Size gelmek istediğimde içimi bilemediğim bir duygu kapladı, çok daraldım. İçimde sebebini bilemediğim bir duygu, ‘gitme, vazgeç, sana faydası olmaz’ diye devamlı beni vazgeçirmeye çalıştı. Bir taraftan gitmem gerektiğine inandığım için buraya gelebilmek için çok mücadele ettim. Arkadaşlarımın desteği ve yardımıyla gelebildim. Elhamdülillah iyiki gelmişim dediğine şahit olduk… (Devamı Kitapta)

Cinlerin Büyüyle Alakası

Said b. Cübeyr’in naklettiğine göre Hz. Süleyman (as) büyüye dair şeytanların elinde ne varsa hepsini toplattırarak, bunları hazine odasındaki tahtının altına gömdürdü, şeytanlar bu sihirlerin gömülü bulunduğu yere yaklaşma imkânı bulamayınca insanlara ‘Siz, Süleymanın cinlere, rüzgarlara ve diğer varlıklara kendisiyle hükmettiği ilmi istemez misiniz? dediler. Bunun üzerine insanlara onun gömülü olduğu ta’rif ettiler. İnsanlarda burayı kazarak sihri buldular ve kullandılar.
İbn İshak’ın nakline göre ise şeytanlar Hz. Süleyman (as)’ın vefatını anlayınca, sihrin bütün çeşitlerini kaleme aldılar ve ‘Kim şu, şu arzularına kavuşmak isterse şöyle, şöyle yapsın’ diye ilan ettiler. Her türlü sihir ve buna ait formüller tesbit ettikten sonra bunu bir kitap haline getirdiler. Sonra buna karşı Hz. Süleyman (as)’ın yüzüğüne benzer bir yüzükle mühürlediler, üzerine de sahte olan şu ünvanı koydular: ‘Bu kitap Davut oğlu Süleyman’ın ilim hazinelerine dair Asaf b. Berhiya’nın yazdığı şeyleri ihtiva eder. Sonra bunu Hz. Süleyman… (Devamı Kitapta)

Gözü Değen Kişi Zararı Tazmin Eder mi?

Gözü değen kişi göz değdirdiği (zarar verdiği)  kişiye zararını karşılar mı? Alimler bu hususta ihtilaf ettiler. Gözü değen kişinin verdiği zararı tazmin etmesi meselesini müzakere ettiler.
Kurtubî der ki: “Gözü değen kimse bir zarara sebep olmuşsa, onu tazmin eder, ölüme sebep olursa üzerine diyet veya kısas gerekir. Şayet bunun vukuu, bir âdet halini almış olacak şekilde ondan tekrarla vâki olmuşsa…”
İbn Hacer derki: “Şafiiler, bu hususta kısasa hükmetmezler, bilakis kısası yasaklarlar. Derler ki: ‘Böyle birisi kısas edilmez, mühlik (zarar vermiş) de addedilemez.’ Hatta Nevevî er- Ravza’da derki: “Bu şahsa ne diyet ne de kefaret gerekir, çünkü hüküm, istikrar kesp etmiş umumi hallere terettüp eder, bazı ahvale tabi olarak bazı şahıslarda görülen istikrar bulmamış hususi hallere değil. Nitekim kişiden göz değme hadisesi, haset gayesi veya onun mazhar olduğu nimetin zevalini temenni etmesi halinde vaki olur. Keza göz değmesinden neşet eden şey, bazen o şahsa herhangi bir kötülüğün husulüdür… (Devamı Kitapta)

Nazar’ın Pozitif İlimlerle İzahı

Nazar konusunu pozitif bilimlerin yöntemiyle açıklama imkânı bulunmamaktadır. Normal sınırlar çerçevesindeki duyuş, düşünüş ve davranışları aşan olayları inceleyen parapsikoloji nazarı Psikokinetik (Telekinezi) olaylar içinde mütalaa etmekte ve bu tür hadiseleri birer vakıa olarak kabul etmektedir. Meydana gelişlerini ise bedenin elektromanyetik güç alanına sahip bulunması, elektromanyetik ışıklar yayan gözlerin bu alanı etkilemesi, özenme; imrenme ve haset gibi duyguların bu tür bakışları beslemesi, bakışlardaki duygu yoğunluğuna paralel biçimde nazarın gücünün artması, ayrıca zihin gücünün bu tür olaylarda etkili bulunması şeklinde açıklanmaktadır.
Nazar boncuklarının mavi renkte oluşu gözü yeşil veya mavi olanların daha çok psikokinetik güce sahip bulundukları inancına dayanmaktadır. Mavi nazar boncuğu bakan gözlerin dikkatini kişinin vücudundan boncuğa yöneltir. Böylece mavi gözden gelebilecek enerji akımı nazar boncuğu tarafından yansıtılarak gücü kırılır… (Devamı Kitapta)

Gusul Abdesti Alırken Gelen Vesvese

Vesvese, çeşitli sebeplerle insanın yaşadığı kararsızlık, şüphe ve kuruntu halidir. Hayatın çeşitli alanlarında vesveseci insanla karşılaşmamız mümkün olduğu gibi ibadet esnasında da çeşitli vesveselerle karşılaşabiliriz. Mesela abdestte, namazda, gusül abdestinde ortaya çıkan vesveselerde vardır. Eğer vesvesenin önü alınamazsa kişide psikolojik rahatsızlık olarak ortaya çıkar ve mutlaka tedavi edilmesi lazımdır.
Gusül abdesti alırken ortaya çıkan vesvese de sahibine hayatı zehreder bazen sahibinin saatlerce su altında kalmasına sebep olurda halen içi mutmain olmuş olarak banyodan çıkamaz. Acaba guslüm oldu mu olmadı mı? Kuru yer kaldı mı, yoksa halen cünüp müyüm? Bu şekilde namaz kılabilir miyim? gibi sorular muhatabını çok yorar ve ona hayatı çekilmez hale getirir.
Gusül abdesti alan kişi guslün farzlarını sünnetlerini yerine getirdikten sonra vesveseye itibar etmemelidir. Bilmelidir ki dinin sahibi olan Allah bizden bunu istiyor fazlasını istemiyor. Abdestte ağzımıza üç sefer su alıp çalkalamak sünnettir, dördüncü sefer su alayımda abdestim daha sağlam olsun düşüncesiyle ağzı burnu dört sefer yıkamak mekruhtur, sünnete muhalefet etmektir. Allah’da Rasulüde bizden bunu istemiyor, sadece şeytan bizden bunu istiyor sünnete muhalif davranmamız için bize şüphe veriyor. Abdest alırken ellerini daha temiz olsun diye üç yerine beş sefer altı sefer yıkayan insan suyu israf ettiği gibi sünnete uymadığından dolayı da mekruh işlemiş olur. Kısacası Allah (c.c) ve Rasulunun (sav) abdest alma şekline uymamış olur.
Sünnete uygun bir gusül abdesti şöyle alınır: Gusül abdesti ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak ve burna su çekmek… (Devamı Kitapta)