Cinler İnsanların Beynini Okuyabilirler Mi?

İnsana musallat olan cin onun vücudunda kanın dolaştığı yerlerde dolaşır. Hastanın beynine hâkim
olabilir. Hastanın beynini okuyup önceden fikir sahibi olabilir. Hastayı doktora götürmek
istediklerinde zihninde bu karardan haberi olan hastayı cin vazgeçirmeye çalışır, gitmemesi için
telkinde bulunabilir. Eğer hastayı rukye yapması için bir hocaya götüreceklerse cin bundan da
haberdar olabiliyor, musallat olduğu hastayı vaz geçirmek için ona telkin ediyor. ‘Gitme, gitme sana
bundan da fayda gelmez’ diye hastaya fısıltı verebiliyor. Şayet hasta bu zorlamalar karşısında gitmeye
karar vermiş yola çıkmış olsa bile, gideceği yere varıncaya kadar vazgeçirmek için baskı yapar hatta
hastaya ikilem yaşatır, geri dönme hususunda onu tereddütte bırakır. Hasta Kur’ân okumaya
niyetlense, namaz kılmaya karar verse, dua etmek için hazırlık yapsa hastayı bu niyetinden
vazgeçirmeye çalışır. Ona sıkıntı verir, onu okutmamak için daraltır, ya da yanında Kur’ân okunsa,
ezan okunsa hastayı sıkar dinlememesi için ona baskı yapar. Böylece hasta ya kulaklarını tıkar ya da
oradan uzaklaşmak ister. Rahatsızlığı sebebiyle görüştüğüm birçok hasta aynı itirafta bulunmuştur.
Bunlardan bir hanım aynen şöyle ifade etti: “Size gelmek istediğimde içimi bilemediğim bir duygu
kapladı, çok daraldım. İçimde sebebini bilemediğim bir duygu, ‘gitme, vazgeç, sana faydası olmaz’
diye devamlı beni vazgeçirmeye çalıştı. Bir taraftan gitmem gerektiğine inandığım için buraya
gelebilmek için çok mücadele ettim. Arkadaşlarımın desteği ve yardımıyla gelebildim. Elhamdülillah
iyi ki gelmişim” dediğine şahit olduk. Psikiyatrist Dr. Hamdi Kalyoncu kendisine cin dokunmuş bir
hastasının şikâyetini şöyle özetliyor: “Üç yıldır kullanmadığımız ilaç kalmadı. Şizofren dediler, en ağır
ilaçları verdiler (prozac, akineton, norodal, risperdal vs.). Sadece biraz uyku ve sersemlik oldu.
Duyduğum sesler bana küfrediyor, emirler veriyor, kötü ve iğrenç cinsel istekte bulunuyorlar. Ben
onlara küfredince sana soracağız diyorlardı. Ama kendilerine küfretmemi de istiyorlardı. Bizden
çocuğun var diye beni rahat bırakmıyorlar. Hocaya gideceğim zaman; ‘Gitme! O kim ki! Bize bir şey
yapamaz!’ diyorlardı. Önceleri çok kalabalık kimselerin sesleri geliyordu. Hem kadın hem erkek sesleri
vardı. Kadınlar daha az ve arabulucu gibi konuşuyorlardı. Hoca’dan sonra sesler iki kişiye düştü.
Günün çoğu zamanında konuşurlarken konuşmalar da günde birkaç sefere düştü.” Ebu’lHasan Ali b.
Ahmed anlatıyor: “Dedemden duydum, dedi ki; ‘Ebû Abdillâh Ahmed b. Hanbel’in mescidindeydim.
elMütevekkil tarafından gönderilen bir adam geldi ve dedi ki: ‘Halife beni gönderdi, sarayda cinler
tarafından çarpılmış bir cariye varmış, ona dua buyurmanızı rica ediyor. Bunun üzerine nalinlerini
 
çıkarıp ona verdikten sonra ‘Bu nalinleri al Emîrü’lMü’minîn’in evine git, cariyesinin başı ucunda otur
ve ona çarpan cine hitaben de ki: Ahmed (Ahmed b. Hanbel) sana şu iki husus arasında muhayyer
kalmanı teklif ediyor. Ya bu cariyenin yakasını bırakıp gidersin ya da yetmiş kere şu nalinleri başına
yersin, dedi.’Adam, Ahmed b. Hanbel’in dediğini yaptı. Bir de; ‘Peki baş üstüne! Ahmed (Ahmed b.
Hanbel) bize Irak’ta durmamızı emretse, emrini yerine getiririz, çünkü o Allah’a itaat edene herkes
itaat eder.’ demez mi? Sonra cin cariyenin yakasını bıraktı. Cariye sükûnet buldu ve bir çocuk bile
doğurdu. Ahmed b. Hanbel öldükten sonra, elMarid cariyeyi tekrar yakaladı. Bu defa Halife, Ebû Bekr
elMurizi’ye haber saldı. O da nalinle cariyenin yanına yaklaşarak cine (cariyenin içindeki) hücum etti
ama nafile. Çünkü ifrit cin ona şöyle haykırdı: ‘Bu cariyeyi terk etmeyeceğim! Sana da itaat
etmeyeceğim. Teklifini asla kabul etmiyorum. Sen Ahmed b. Hanbel’e bakma! O Allah’a itaat etmiştir.
Biz de sırf bu yüzden ona boyun eğmekle emrolunmuşuzdur.”